with buildings inside church of white.
we burnt to the ground left a grave to admire.
and as we reach for the sky, reach the church of white.
a sunday smile you wore it for a while.
a sunday mile we paused and sang.
3 haftadır diyet uğruna yüzüne bakmadığım çikolata ve kahveyle son 3 gündür epey içli dışlıyız maalesef. Ben yiyorum madem, sizin de canınız çeksin yiyin diye fotoğrafını da koydum oh olsun! Okulumuzun nadide konferansı RCIMUN'a kadar vermeyi planladığım kiloları da veremedim tabi ki. Sebebi de GERGİNLİK! Evet tam 15 gün sonra geleceğime dair önemli bilgiler ediniyorum. Hayır fal baktırmayacağım tabi ki de, Amerika'da başvurduğum üniversiteler kararlarını açıklayacaklar.
O gece için planlar yapıldı bile. Ally ve Macbook'u (Bir an Ally Mcbeal yazıyorum sandım, ihi) bize gelicek, G.'nin de gelmesini planlıyoruz, daha sormadık. Hatta büyük ihtimalle benim Duke bursu için mülakatım da o gece olacak. Herhalde öğleden sonramızı sinemada orada burada geçiririz, gece yarısına doğru da internetin başına kurulup mail bekleriz. En büyük korkum onlar mutlu olur da ben olamazsam en güzel gecelerini zehir edecek olma ihtimalim. Neyse kendime hakim olurum herhalde.
Evet bunları yazarken bile heyecanladım. Kararlar büyük ihtimalle verildi artık ama bunu okuyorsanız lütfen pozitif enerjinizi evrenden esirgemeyin. (Secret falan inanmıyorum da, varsa da faydasını görelim:D) Ben de karşılığında YGS'ye girecek herkes için pozitif enerji ve gülücük yollayacağım valla söz. (Zaten dönem olarak karanlık bir evre içerisindeyiz, herkes birbirine atar yapıyor, ama kızmadım size, affettim, siz de çok gerginsiniz)
Bir de Heart of Darkness bir gün elinize geçerse okumayın! O-KU-MA-YIN! Çok merak ediyorsanız ben size anlatırım.
Şimdi başvuruların bekleme sürecindeyim ve başka da işim yok ya, yemeğe sardım ben. Geçen haftasonu pişirdiğim kalamar ve hazırladığım mükemmel sosu (çok alçakgönüllüyüm evet) evde epey beğeni toplayınca dedim "Sophie, kızım sen daha ileri seviye şeyleri bilem yapabilirsin" ve 1 saat öncesi itibariyle tofulu balkabağı çorbasına giriştim. Her şey çok güzeldi ki, malzemeleri rondodan geçirirken köri (tarifte miktarını belirtmiyordu ben de bir tatlı kaşığının ucuyla koymuştum) kokusunun içindeki diğer her şey (hindistan cevizi olsun, tofu olsun) daha baskın olduğunu fark ettim. Sütü de ilave ettikten sonra tadına baktım kiiiiii bizim balkabağı çorbası köri çorbası olmuş!
E ne yapayım ben şimdi aklıma, bana yardım etme bahanesiyle gelip her şeyi yapan tezcanlı annemi mutfaktan kovmuş olan ben başladım "anneee anneee" diye böğürmeye. Lakin yapacak pek bir şey yoktu, üstteki resimdeki gibi aynen olması gerektiği gibi gözüken ama tadından şüphe duyduğum çorbam şu an kısık ateşte pişmekte. İlk tadacak olan kurbanı ise bana bu aralar sürekli "sus artık" diyen kardeşim olarak belirledim.
Yapa yapa öğreniceğimi söyleyin lütfen!