31 Aralık 2009 Perşembe
Freudyen yaklaşımlar
Hafize Hoca sarf etti bu sözleri, geçen tarih dersimizde. Etkilenmediğimi de söyleyemem. Hayatı boyunca fen okumayı hayal etmiş bir öğrencinin sosyal bilimlere yönelmesini sağlayan sözlerdi bunlar. Zaten Hafize Hoca beni hukukçu yapacakmış, öyle söyledi. "Ben fen öğrencisiyim" dediğimde ise kafasını salladı: "Yok ben seni hukukçu yapacağım"
Bazen bazı şeyleri ne kadar da geç anlıyoruz...
Cici
"Vinimsi vini gibi olan demektir" dedi her zamanki mantık yürüten davranışlarıyla. Zaten daha önce de teorileriyle konu olmuştu buralara...
Hoşgelmiş, sefa getirmiş, Ally ile birlikte beni Glee ile tanıştırmış, günümü aydınlatmış, doğumgünü organizasyonlarımızın onur konuğu olmuş, bugün bana sarılmayı çok sevdiğini söylemiş bir Vini o!
Ben de sana sarılmayı çok seviyorum Vini.
Hoşgeldin.
La Découverte
Gece bitmeden bundan bahsetmek zorundayım, olur da yılbaşı gecesini evde sıkılarak geçirecek olanlar varsa beni dinlemeliler. Muhteşem bir site buldum: awdio.com
Evde canım sıkıldığında, özellikle de gece saat çok geçse, kaçırdığım pek çok konsere yandığımda başvuru ve eğlence kaynağım. Awdio'da Yeni Zelanda'daki konserleri bile canlı olarak izleyebiliyor,dinleyebiliyorum. Tek sorun zamanı yakalayabilmek, tabi bir de Coldplay, Travis görmek istiyor insan arada ama onlar da çok nadir oluyor. Ama denemenizi öneririm...
Herkese iyi yıllar!
28 Aralık 2009 Pazartesi
24 Aralık 2009 Perşembe
Sükût-u Hayal
Büyüyünce de mi böyle olucak?
Ya da ben hiç büyüyebilecek miyim?
23 Aralık 2009 Çarşamba
Happy Christmas (John Lennon)
John Lennon, Statue of Liberty, New York, 1974 Photograph by Bob Gruen., originally uploaded by Lisamorgan.
- Happy Christmas Kyoko
21 Aralık 2009 Pazartesi
Shuffle
iTunes'unuza anlamadığınız sihirsel yollarla düşmüş, nerden çıktığı belli olmayan bir şarkı belirir
Şarkı çok güzeldir, daha önce neden dinlemedim dersiniz kendi kendinize...
Ve mutlu olursunuz.
Fahir Atakoğlu-Ninni
December (Norah Jones)
Daisy
Bu gece en uzun gece. Güzel uyuyun.
*Angie sayende yine bir başlık kazandı şu blog.
Teoriler, teoriler: Fun-Sized is Back!
- "Kısa kızlar yaşamlarının başından beri cici kız muamelesi gördükleri için ve de uzun boyluları hep içlerinden kıskandıkları için erkekleri kazanmak uğruna 30 kat "havalı" (sansür nanananana)oluyorlar ve etek boyları kısa oluyor
- Amma velakin uzun boylu kızlar zaten uzun boyun verdiği hava ile etekleri uzun bile olsa kısa görünüyor ki kısa da giyseler kendilerine olan güvernlerinden takmıyorlar çünkü bu onlar için bir gösterge değil
ve bu nedenle "havalı" olmuyorlar ama yine de erkekler onlardan hoşlanıyor.
Bu iki grubu karşılaştırdığımızda uzun boylu kızlar hiçbir şey yapmazken, kısa boylu kızlar epey yol katetmiş oluyorlar."
Ben yine birşeycik demiyorum. Elçiye zeval olmaz.
*Evet itiraf ediyorum:kullandığı kelime "havalı" değildi. Ama ne yapalım, hayat böyle.
20 Aralık 2009 Pazar
Tatlı
Ally okuduğu pek çok kitap, dinlediği binlerce şarkı ve üzerinde 'düşünülmüş' yazılarıyla çok güzel bir blogger oldu çıktı başımıza, şimdiden bir sürü entry'si de var...(bkz. boynuz-kulak ilişkisi) Kendisiyle çok fazla hikaye biriktirdik torunlarımıza anlatıcak, buraya yazmıyorum çünkü o zaman değerli olacak o küçük şeyler ama bunlardan bir tanesi de blog'larımız olacak eminim. O çok tatlı, o adına marş yazdığım, iddialara girip kazandığım, o bütün fenerbahçeli ruhuna rağmen beşiktaş forması giymek zorunda olan, Harry'i paylaşabildiğim tek insan; o benim birtanecik kıvırcık'ım, güzel yazıların, güzel şarkıların ve güzel bir arkadaşlığın sahibi.
İyi ki varsın tatlı!
Hoşgeldin...
19 Aralık 2009 Cumartesi
Bir gün mutlu bir yazı da yazacağım
Boş pusetlerle dolaşan insanlar,
Küçük çocuklarına sahip olamayıp sonra bağıra bağıra fellik fellik arananlar,
Şuursuzca yürüyüp poşetleriyle insanlara çarpan, omuz atanlar,
Alışveriş merkezinin önünde kalabalık oluşturup sigara içenler
size sesleniyorum, yolda yürümesini bilmiyorsanız dışarı çıkmayın.
Zaten yeterince kalabalık bu dünya.
PS: Bugün dışarı çıkmamın tek faydası Walk the Line'ı almam oldu. Uzun zamandır izlemek istiyordum. Yorumlar bir sonraki entry'e...
17 Aralık 2009 Perşembe
16 Aralık 2009 Çarşamba
15 Aralık 2009 Salı
Hayatım Bir Müzikal Olsa
ra-ma la-ma la-ma ka dinga kading-a-dong
shoo-wop shoo-waddy-waddy yippity boom-de-boom
chang-chang changity-chang shoo-bop
dip da-dip da-dip doo-wop da-doo-dee-doo
boogedy boogedy boogedy boogedy shooby shoo-wop shoo-wop
sha-na-na-na-na-na-na-na yipity-dip-de-boom
sha-na-na-na-na-na-na-na yipity-dip-de-boom
a-wop boma loo-mop, a-wop bam boom !
13 Aralık 2009 Pazar
Nobody, not even the rain, has such small hands
Nasıl heyecanlılardı, kızlar topuklularını giymiş, daha önce kot ve sweatshirt dışında başka birşeyle göremediğimiz erkekler takım elbiselerini üzerlerine geçirmişlerdi. Policy statement'lar? Tamam. Resolutionlar? 4'er sayfa. Hangi ülkeyle geçinilecek, hangi ülkeden uzak durulacak hepsi öğrenilmiş. Sevimli mi sevimli, ama en az benim kadar yaşlı ambassador'ları da onlar kadar heyecanlı. Çok güzel olacak çok.
Her şeyin ilki çok heyecan verici. İlk konferans, ilk konuşma, ilk aşk, ilk topuklu ayakkabı, ilk makyaj. Kendimi yaşlanmış hissettim birden bire. Şimdi deseler geri dön, tekrar başla liseye; döner miyim?
Anasınıfında, 23 Nisan gösterisindeyiz. Saçlarım isteğim üzerine "balerin topuzu", elbisemse en güzeli. Hava soğuk, ellerim titriyor. Ama ben, karşımda benimle dans edecek "ilk aşk"ıma bakıp, "Belki büyüyünce evleniriz" diye düşünüyor ve mutlu oluyorum.
Lemon Tree (Fool's Garden)
Yada ellerin ceplerinde, gökyüzüne bakarken yürürken bu şarkıyı mırıldanıyorsun.
Belki bir bahar günü arabada tek başına, iki tarafı da ağaçlarla çevrilmiş bir yoldan geçiyorsun.
Belki de babaannenin bahçesindeki limon ağacından daha olmamış, yemyeşil bir limon koparıyorsun.
Omuzlarımdaki meleklerden kötü mü iyi mi olduğunu bilmediğim bir tanesi kulağıma fısıldadı: "Hadi çık dışarı, yağmur camına vurup duracağına, üzerine değen damlaları huzur versin sana" dedi ama annem kızdı O'na.
Ben de sıcacık yatağıma girdim ve arada bir hasta olmanın tadını çıkardım.
Rapsodi İstanbul
Nereye olursa olsun, kimle olursa olsun, gidelim dediğinde mutlaka gidilecek bir yer vardır aklında.
Her şeyden bıktığında, canın sıkıldığında, insanlar seni boğduğunda senaryo ne kadar hayalci ve gerçekdışı olsa da o yer aklının bir köşesinde hep durur. O yerde gereksiz can sıkıntılarına, entrikalara, küçük hesaplara yer yoktur, hatta küçük ayrıntılar mutlu eder seni. Yüzünde de her zaman bilge bir gülümseme vardır hayallerinde.
etrafina bak, onlardan olma sakin
Genellikle de geziyorsundur, bazen İtalya'dır bu, bazen sırtında çantayla İskandinavya, bazen de Afrika'dır burası.
yola koyul kucuk kucuk, git buralardan
Ama en önemlisi bütün pişmanlıklarından uzakta olmak istersin, kimsenin seni tanımadığı öyle bir yer vardır ki yeniden başlayabilesin, yapamadığın her şeyi yapabilesin, yağmur yağdığında yetişecek bir yerin olduğu için canını sıkmayasın, yağmurun tadını çıkarasın, insanlara kendini istediğin gibi tanıtabilesin ve yalnız olsan bile korkmayasın.
sokaklarda sapsarı yapraklar, mazgallarda yağmurlar
Eğer gece uyuyamadıysan, o yeri hayal ederek uykuya dalmaya çalışırsın ki güzel rüyalar göresin. Ben küçükken öyle yapardım, eğer karanlıktan korktuysam yada en son Voldemort'un Harry'e yine ne yaptığını okuduysam, gözlerimi sımsıkı kapatır, rengarenk bir lunaparkta hayal ederdim kendimi. Önce atlı karınca, sonra dönme dolap, sonra da belki balerin.
hangi kentte bu denli acı var, başka nerde istanbul kadar?
Kendi şehrin anlamını kaybetmiştir artık, uzaklaşmadan da anlamını geri kazanamayacaktır senin için. Hem belki gittiğinde o seni boğan insanlar seni özlemiş olurlar, kimbilir. Özlemek ne kadar acıysa, özlenmek de o kadar güzeldir.
Git.
9 Aralık 2009 Çarşamba
I'm not short, I'm just fun sized
Bugün sınıfımızın en entellektüel insanı olan, görüşlerine çok değer verdiğim bir arkadaşım yeni bir teorisini ileri sürdü. Teori aynen şöyle:
- Kısa boylu kızlar, hayatları boyunca cici kız muamelesi gördükleri için her zaman daha alçakgönüllü, etek boyları daha uzun olurmuş, çünkü cinsellik hiçbir zaman onlara atfedilmiyormuş.
- Uzun boylu kızlar çocukluklarından itibaren 'çok güzelsin' diye övüldükleri için kendilerine daha güvenli, daha cool oluyorlarmış; etek boyları ise tabi ki daha kısa.
Benim aklıma bu kurala uyan ve uymayan birkaç örnek geldi. Haklı mı haksız mı orasına da siz karar verin!
7 Aralık 2009 Pazartesi
Lucy in the Sky with Diamonds (The Beatles)
picture yourself in a boat on a river,
with tangerine trees and marmalade skies
somebody calls you, you answer quite slowly,
a girl with kaleidoscope eyes
5 Aralık 2009 Cumartesi
Dear Prudence (The Beatles)
30 Kasım 2009 Pazartesi
30/11/2009
Sabah testlerimi çözmek için alarmı 6'ya kurmuştum aslında. Ama gözlerimi açtığımda saat neredeyse 9 olmuştu. Kızdım kendime, yine kalkamadığım için ama çok da aldırmadım. Bir kere de çözmeyeyimdi, zaten bir hafta kala da bir işime yaramayacaktı. Kahvaltıda bugün gidecek olan babaannem ve dedem dahil herkese ters davrandım, bahanem de hazırdı- hormonlar. Kahvaltıdan sonra testleri çözmeye başladım, bir kaç dakika sonra annem uzattı başını içeriye doğru. Tam kızacaktım ki elinde kendi hazırladığı sıkma portakal-nar suyunu görünce sustum. Ders saati de yaklaşmıştı zaten, her zamanki saatimizde yola koyulduk babamla- bu sefer annemler de geldi. Derse giderken YKY'de durdum bir kaç kitaba baktım, Işık Bahçeleri'ni görünce gülümsedim kendi kendime, biraz daha Amin Maalouf okumak lazımdı. Sonra her zamanki masamızda kasketli, bana bayram çikolatası almış olan arkadaşımı bu sefer sıcak bir kahve içerken buldum. Ders vakti gelmişti, artık gitmek lazımdı. Derste ikimiz de yorgun ve suskunduk. O kaç gecedir uyumuyordu, ben uyusam da ondan çok da farklı değildim. Bir sürü aptal yanlış yaptık, kötü espriler döndü etrafta. Dersten çıktığımızda elimizde tek bir tavsiye vardı: Bugün kendiniz için birşeyler yapın.
Eve gelmeden uzun süredir okumadığım, zaten hiç de takip etmediğim bir alışveriş dergisi aldım kendime. Bir sürü cicili bicili yılbaşı hediye seçenekleri vardır diye...Eve girince de sehpayı yakınıma çektim, kahvemi, bir tabakta çikolata ve jelibonlarımı hazırladım, kareli kırmızı battaniyemi de alınca hazırdım artık. İzlenecek film çoktan belliydi: inglizce adlar normalde hep çok daha güzel olsa da bu sefer türkçesi'ni tercih ediyorum, Kasımda Aşk Başkadır. Daha önce pek çok kez izlemiş olsam da the Notebook gibi soğuk günlerde sizi ağlatanlardan Sweet November. Zaten eninde sonunda öleceğimizi bilsek de, neden sadece kesin bir tarihle karşı karşıya geldiğimiz zaman hayatımızı doyasıya yaşamaya karar veriyoruz ki? Bütün bunları en başında yapsak olmaz mı? Hem o zaman her şey daha kolay olur.
-Why a month?
-Because it's long enough to be meaningful, but short enough to stay out of trouble.
26 Kasım 2009 Perşembe
Such a Rush (Coldplay)
such a rush to do nothing at all.
such a fuss to do nothing at all.
such a rush to do nothing at all.
such a rush to get nowhere at all
such a fuss to do nothing at al
** Bu aralar tarzını kendiminmişçesine benimseyip utanmadan kullandığım Angie'ye ve bu hiçbir şey yapmadan sürüklendiğimiz 'çılgın kalabalık'ların içinden çıkıp da bana yol arkadaşı olan dontcopymystyle'a çok teşekkür ederim.
25 Kasım 2009 Çarşamba
Le Jour D'Avant (Yann Tiersen)
Seven Years (Norah Jones)
A little girl with nothing wrong is all alone
23 Kasım 2009 Pazartesi
150 Kelime
ilhamla gelen edit: yıllık write-up'ları hayatı boyunca edebiyatı teoride görmüş ama hiç bir zaman uygulamaya geçirememiş öğrencinin edebiyatla imtihanıdır.
22 Kasım 2009 Pazar
Yellow Submarine
Bugün ilginç bir gündü yine... Kararlarımın arkasında durmam gerektiğini hatırlatan, irademi sınayanlardan... Bazen hissedersiniz ya bulunduğunuz noktadan sonra atacağınız adım, seçeceğiniz yön sizin karakterinizi, hayata duruşunuzu belirler, işte ben o adımda yine kaybettim galiba.
I wish we could all live in a yellow submarine.
"I'd never had that ticking clock feeling"
17 Kasım 2009 Salı
İstek Üzerine
Oyuna Devam
"Hiç bitmeyecek mi bu kısırdöngü?" diye soranlara...
rakipler kaçak güreştiler
hepsinin yumrukları vardı
dünyayı değiştirmek için verdiğimiz kırıntılardı
oyuna devam
biz hiç aldanmadık
biz hiç aldatmadık
desem yalan
oyuna devam
Bülent Ortaçgil
16 Kasım 2009 Pazartesi
Epicurean Paradox
Siz düşünedurun, ben de Epicurus'un sözlerini sizlerle paylaşayım:
If God is willing to prevent evil, but is not able to
Then He is not omnipotent.
If He is able, but not willing
Then He is malevolent.
If He is both able and willing
Then whence cometh evil?
If He is neither able nor willing
Then why call Him God?
15 Kasım 2009 Pazar
Angie'nin Düğün Pastası
Angie'nin düğün pastası nasıl olur diye geçenlerde konuşmuştuk dünya tatlısı ortak bir arkadaşımızla... O da bana buna benzer bir fotoğraf göstermişti, Angie'ye ancak bu yakışır diye. Flickr'da bu fotoğrafa rastlayınca kendimi tutamadım, hemen bir blog post yazmaya karar verdim! Hep beraber bu pastayı afiyetle mideye indireceğimiz güzel günlere...
i'll buy you a diamond ring my friend
if it makes you feel all right
i'll get you anything my friend
if it makes you feel all right
'cause i don't care too much for money
for money can't buy me love
14 Kasım 2009 Cumartesi
Yew
2007-10-18-059 London Hyde Park Grey Squirrel feasting on Yew Berries, originally uploaded by Martin-James.
Bu esrarengiz porsuk ağacı'nın kırmızı jelibonumsu meyvesi haricinde tohumu da dahil olmak üzere her yeri ölümcül derecede zehirli. RC kampüsünde de rastladığım 3 tane var bu porsuk ağaçlarından... Okulun insan üzerinde yarattığı baskıyı da düşününce... Korkmayın, bir arkadaşım çok güzel makaron yapmış bunlardan, anlatıp duruyordu ama bir türlü kısmet olmadı. Yakında makaron tarifimle buralardayım!
O
beni üzdügü zamanlarda bile...
yoklugunu hissetmek beni korkuturdu...
"cok kisilikli harf. sayfalar boyu tek kisiye aitse, tutkunun, huznun, bekleyisin merkezi haline gelir. ici bostur ya, doldur doldurabildigin kadar. noktalar dolusu.... o" (she's a maniac-ekşisözlük)
"yeri dolduralamayan, yerine yenisi koyulamayandır. bastırılamayan hıçkırıkların sahibi, en içten kahkahaların ortağıdır. zamanı geçersiz kılan, mesafeleri önemsiz yapan, duvarlarını yıkandır. sınırsızdır, yaşamayana tanımsızdır, kimisine imkansızdır...o aslında bir insanın sevdiği, sevebileceği tek yarasıdır..." (charming-ekşisözlük)
13 Kasım 2009 Cuma
Buluşmak Üzere
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su
ortadan ege denizi
bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni
diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor
bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor
yürüyelim özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki yanında ben varım
Can Yücel
Between the Bars (Elliott Smith)
and i'll make you mine
keep you apart deep in my heart separate from the rest
where i like you the best
and keep the things you forgot
Wander Your Own Land
Şu zamanlar hayatımla ilgili kararlar aldığım bir dönem. Kendimi 3olarına gelmiş biri olarak hayal etmekte büyük güçlük çekiyorum;her şey o kadar belirsiz, karanlık ve flu ki... Nerede olacağım? Ne yapıyor olacağım? Kimlerle beraber olacağım?Kimlerle hala konuşuyor olacağım? Her gece yatmadan önce beni en az yarım saat uykusuz bırakan bu sorular şu an hayatımı oluşturuyor.
Uzaklara gitmek, sıfırdan başlamak, tanımadığım insanların ortasında tek başıma, yapayalnız olmak beni korkutmuyor değil. Ama bir o kadar da heyecanlandırıyor, mutlu ediyor. Kurulmuş bir düzenin ortasında, herkesin sizin için belirlediği kurallara göre oynamaktansa; gidip kendi kurallarımı kendim koymak daha cazip geliyor. Gözlerimi kapatıp 15 yıl sonra kendimi nerede gördüğüme gelince. Sanırım sınır tanımayan bir doktor olarak Nijerya, Darfur, Etiyopya gibi bir ülkede çocuklara yardım ediyorken görmek isterim kendimi. Kuşkularım yok mu, tabi ki var. Nasıl yaşarım oralarda? Tutunabilir miyim? Ama yazdığıma göre resmileşti bu hayalim artık. Beni hala akademik kariyer yapmak için çabalayan, sistemin kölesi olmuş bir öğrenci olarak görürseniz hatırlatabilirsiniz.
Saçmalamaya başladım yine galiba. Herkesin boş olduğunu düşündüğüm ergen sorunlarımı atlatmak üzereyim ama. Artık her insanın tanımaya değer olduğunu ve herkesin bu dünyaya bir şeyler katmak için geldiğini düşünüyorum.
Try to understand that I'm
Trying to make a move just to stay in the game
I try to stay awake and remember my name
But everybody's changing
And I don't feel the same.
Sivilce
12 Kasım 2009 Perşembe
Yağmur
Bana kızmayın bir- bir buçuk haftadır yazmıyorum diye SAT bile çalışamıyorum. Şu Cuma gününün tatil olması ilaç gibi gelicek.
Sınavdan çıkar çıkmaz dışarıya attım kendimi, yağmur yağıyordu ama nefes almaya ihtiyacım vardı. Yağmur çiselerken, adv. biyoloji lab report'u için ağaçların fotoğraflarını çekmem gerekiyordu, sarmaşık, ortanca, meşe, palmiye, zakkum, çam... Fotoğraflar sonra paylaşılmak üzere, selen birazdan Calculus'e gidecek.
Arada yalnız kalmak güzel şey...
1 Kasım 2009 Pazar
Eulogy to Rainy Days
Ain't no need to go outside...
But baby, you hardly even notice
When I try to show you this
Song is meant to keep ya
From doing what you're supposed to
Like waking up too early
Maybe we can sleep in
I'll make you banana pancakes
Pretend like it's the weekend now
And we could pretend it all the time
Can't you see that it's just raining
Ain't no need to go outside
But just maybe, laka ukulele
Mommy made a baby
Really don't mind the breakfast
'cause you're my little lady
Lady lady love me
'cause I love to lay here lazy
We could close the curtains
Pretend like there's no world outside
The telephone is singing
Ringing it's too early
Don't pick it up
We don't need to we got everything
We need right here
And everything we need is enough
Just so easy
When the whole world fits inside of your arms
Don't really need to pay attention to the alarm
Wake up slow, yeah wake up slow
31 Ekim 2009 Cumartesi
Help! I Need Somebody
New Me Resolution
Her sene alışkanlığımdır, yeni yaşım ve yeni yıl aynı zamana denk geldiğinden ve sürekli kendine sözler veren (ama tabi ki tutamayan) bir insan olduğumdan olsa gerek New Year's Resolution listesi yaparım kendime. Bu 4 günlük tatilde de kendimi yenilemeye ve deyim yerindeyse "temiz bir sayfa açmaya" karar vermiştim. Az önce sevgili thefoolonthehill'in Wishlist'ini görünce, hazır kimya da çalışmıyorken, kendime güzel güzel sözler veriyim, hem bu sefer blog'umda yayınlayım da bari daha tutulabilir olsunlar dedim adını da New Me Resolution koydum=) O zaman listemize başlayalım:
- Daha az telefonla konuşmalıyım
- Daha çok Biyoloji ve Kimya çalışmalıyım
- Spora düzenli olarak gitmeliyim
- Sabah kalktığımda güne mutlu başlamalıyım
- Manik depresif hallerimden kurtulmalıyım
- Facebook'ta daha az vakit geçirmeliyim
- Annemle daha az kavga etmeliyim
- Annemle daha az kavga etmeliyim
- Annemle daha az kavga etmeliyim
- İyi kalpli kardeşime daha çok vakit ayırmalıyım
- Bir hedef belirlediysem, bunun için çalışmalıyım (hadi göreyim seni)
- Güzel write-up'lar yazmalıyım ki söz konusu kişiler beni unutmasınlar=) (siz anladınız onu)
- Ve tekrar daha az telefonla konuşmalıyım
- İstediğim filmlere artık gidebilmeliyim
- Her canım sıkıldığında çikolataya başvurmamalıyım
- Yemeksepeti.com'la bütün duygusal bağlarımı koparmalıyım
- Başucu kitaplarımı (!) artık gerçekten okumalıyım
- Kelime ezberlemeliyim
- "Harry olsa ne yapardı?" diye düşünmekten vazgeçmeliyim ya da vazgeçmemeliyim :S
- Kamper'le aramı artık gerçekten düzeltme vakti de geldi
- Geriye dönüp baktığımda bu okulda çok güzel günler geçirdim diyebileceğim anılar edinmeliyim kendime (evet bi sürüsünü edindim -zaten isteyince de olmuyor böyle şeyler)- Ne demiş çocukluğumuzun romantik prensi Mirkelam: "Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam/Sonra üzülsem/Üzüldüğüme üzülsem"
- Beni üzenlerden uzak durmalıyım (Ne demiş ünlü düşünürümüz Atiye:"Üzeni yolla")
- Bol bol güzel hayaller kurmalıyım
- Hayal kurmayı kesip gerçek yaşama dönmeliyim
- Evet yapmalıyım bunu!
Aşk İki Kişiliktir
Yitik bir ezgisin sadece, Tüketilmiş ve düşmüş, gözden. Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşayamaz sevdasını, Severken hiçbir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir; Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir. | |
Ataol Behramoğlu |
30 Ekim 2009 Cuma
Offf, offf
29 Ekim 2009 Perşembe
SAT word of the day -unscrupulous
unscrupulous adjective
Boat Behind - Kings of Convenience
Several years of separation
Moving on, moving around
Did we spend this time chasing the other's tail?
Winter and Spring, Summer and Fall
You're the wind surfer crossing the ocean - I'm the boat behind
Skiffle and rag, shuffle and waltz
You're the up tip toe ballerina - I'm the chorus line:
Singing
Ohohohoh, I could never belong to you
Ohohohoh, I could never belong to you
River and sea, picking up salt
Through the air as a fluffly cloud falling down as rain.
I don't like this story
- Nothing.
- Rub them... Can you see the stars?
- Yes.
28 Ekim 2009 Çarşamba
SAT word of the day
27 Ekim 2009 Salı
Sen hangi moddasın bugün?
SAT word of the night
Whistle for the Choir - The Fratellis
Well it's a big big city and it's always the same
Can never be too pretty tell me your name
Is it out of line if I was to be bold and say "Would you be mine?"
Because I may be a beggar and you may be the queen
I know I may be on a downer i'm still ready to dream
Though it's 3 o'clock the time is just the time it takes for you to talk
So if you're lonely why'd you say you're not lonely
Oh you're a silly girl, I know I heard it so
It's just like you to come and go
And know me no you don't even know me
You're so sweet to try, oh my, you caught my eye
A girl like you's just irresistible
Well it's a big big city and the lights are all out
But it's much as I can do you know to figure you out
And I must confess, my heart's in broken pieces
And my head's a mess
And it's 4 in the morning, and I'm walking along
Beside the ghost of every drinker here who has ever done wrong
And it's you, woo hoo
That's got me going crazy for the things you do
So if you're crazy I don't care you amaze me
but you're a stupid girl, oh me, oh my, you talk
I die, you smile, you laugh, I cry
And only, a girl like you could be lonely
And it's a crying shame, if you would think the same
A boy like me's just irresistible
So if you're lonely, why'd you say you're not lonely
Oh you're a silly girl, I know I heard it so
It's just like you to come and go
And know me, no you don't even know me
Your so sweet to try, oh my, you caught my eye
A girl like you's just irresistible
SAT word of the day - to regurgitate
regurgitate verb
26 Ekim 2009 Pazartesi
Killing Moon - Nouvelle Vague
So soon you’ll take me
Up in your arms
Too late to beg you or cancel it
Though I know it must be the killing time
Unwillingly mine
Fate
Up against your will
Through the thick and thin
He will wait until
You give yourself to him
In starlit nights I saw you
So cruelly you kissed me
Your lips a magic world
Your sky all hung with jewels
The killing moon
Will come too soon
Fate
Up against your will
Through the thick and thin
He will wait until
You give yourself to him
Fate
Up against your will
Through the thick and thin
He will wait until
You give yourself to him
Under blue moon I saw you
So soon you’ll take me
Up in your arms
Too late to beg you or cancel it
Though I know it must be the killing time
Unwillingly mine
Unwillingly mine
SAT word of the day- to abridge
abridge verb
25 Ekim 2009 Pazar
Girl
All about the girl who came to stay?
She's the kind of girl you want so much
It makes you sorry
Still you don't regret a single day.
A girl
Girl
girl
When I think of all the times I've tried so hard to leave her
She will turn to me and start to cry;
And she promises the earth to me
And I believe her
After all this time I don't know why
A girl
Girl
Girl
She's the kind of girl who puts you down
When friends are there, you feel a fool.
When you say she's looking good
She acts as if it's understood.
She's cool, cool, cool, cool,
A girl
Girl
Girl
Was she told when she was young that pain
Would lead to pleasure?
Did she understand it when they said
That a man must break his back to earn
His day of leisure?
Will she still believe it when he's dead?
A girl
Girl
SAT word of the day
Demiştim, şu SAT başımı ağrıtan en büyük sebeplerden. Çalışmaya başlamak için gaz olsun diyoruz ve ilk kelimemizi post ediyoruz:
exacerbate
(verb)
To make something which is already bad worse.
This attack will exacerbate the relations between two communities.
A heavy rainfall exacerbated the flood.
This biology lab report is exacerbating my headache.
There's hundreds of Zombies outside and they're going to exacerbate things.
Masumiyet Müzesi exacerbated my perception of Orhan Pamuk.
Ron's departure exacerbated Harry's trust in himself.
This entry exacerbated my blog.
Exacerbation rules my world.