17 Şubat 2011 Perşembe

Kuaför krizi

   2. sınıfta babamın ısrarlarıyla kısacık kestirdiğim saçlarımla gezerken, yolda karşılatığımız bir tanıdığımızın beni anneme "Ay ne güzel bir oğlan çocuğu böyle" (?!) diyerek övmesinden beri kısa saçtan da kuaförlerden de nefret ediyorum sayın seyirciler. İşte bu yüzden her seferinde "Ay saçların ne kadar az ve zayıf" diye ergengüvenimi tamamen yerle bir etmiş ve etmekte olan kuaförlere olabildiğince seyrek gitmeye çalışıyorum.
 
   Lakin sevgilisinden ayrılan her genç kadın gibi, ben de fırtınalı sevgilim applicationlardan ayrıldıktan sonra, kuaföre bir ziyarette bulunmayı kendime farz eyledim. Ve evet, o travmatik çocukluk deneyiminden beri saçımı hiç bu kadar kısa kestirmemiştim! Kuaför Yeliz Abla (yıllardır derdimi anlayan tek kuaför, en büyük dostum) "Kızım senin saçın kıvırcık, afro olursun" dedi ama ben "zayıf" saçlarımı tanıdığımdan bu riski aldım ve saçlarımın 17 santimetrelik kısmına veda ettim.

  Tepkilere gelince, beğenenlere çok teşekkürler, beni sizler yaşatıyorsunuz şekerlerim. Ancak ve ancak "Ay şeker kız candy gibi olmuşsun" (niye saçımla ilgili cümleler hep ay'la başlıyor?) "Ay küçük bir kız gibi çok tatlı" gibi tepkiler sinirlerimi zıplatmıyor değil! Ben artık 19 yaşındayım sevgili okuyucu ve artık sevimli şirin bir kız olmak istemiyorum. Ya da istiyorum. Siz seçin.

Bu da öyle bir blog'du işte.
  

15 Şubat 2011 Salı

Un Martien


Evet yanılmadınız, blogcağızımın yeni başlığı Fransızca ve adını yukarıda kapağını gördüğünüz, benim zamanında İngiliz Konsolosluğunun yakınlarındaki sahaflardan en diptekinden binbir yalvarışla indirim yaptırarak aldığım Fransızca kitaptan almakta. (Buzdolabındaki Marslı)

O zaman bu da size yakında Fransız Kültür'e tekrar başlayacağıma ve diyette olduğuma dair foreshadowing olsun. Benden söylemesi.

Özgürlük!

Evet, artık özgür bir kızım. Bana zamanında Santana konserinde 'Sende bir özgür kız havası var' diyen arkadaşa da haber eyleyin, artık lakabımın hakkını vererek yaşamaya hazırım. Bu blog benim melankolik hallerimden az çekmedi, dontcopy çok haklı. Artık bir özgürlük yazısının da vakti gelmişti.

Ne mi yaptım? Evet, öncelikle haber vermekten onur ve gurur duyarım ki BAŞVURULARIM BİTTİ! İki senedir o karanlık ağır derslerle ve abuk subuk amerikan sistemi sınavlarla ve de daha sonra binlerce kendimi anlattığım essay ve paragraf yazdıktan sonra, okula gitmenin sadece öğrenme isteğimi tatmin ettiği günleri yaşıyorum.

Öncelikle yemek pişirme ve ehliyetin vakti geldi de geçiyor bile arkadaşım! Geçen gün bu emellerime ulaşmak için sıfırdan seviye atlayarak bayağı bayağı kalamar pişirdim, sosunu da yaptım ve yaptıklarımla ev ahalesini doyurdum. Daha da iyi haber şu ki, hayır, zehirlenmediler! Mutfak sanatları akademisinin o mükemmel kurslarına katılmadan önce evde patates ve soğan doğrama, kek yapma, pratik ev yemekleri gibi el çabukluğu kazandıran ve yalnız kaldığımda ölmemi engelleyecek bilimum yetenekleri edinmekle başladım bu işe. Ondan sonra gelsin İtalyan Mutfağı, gitsin sushiler, tapaslar! Size de yapar getiririm artık.

Sonracığıma, ehliyet sınavı nisanda, onu beklemem gerekiyor çünkü ne yaparsanız yapın öğrenci psikolojisi değişmiyor arkadaşlar. Ben bu yaşıma geldim- üstelik çalışmayı da severim, erinmem- hala bütün işlerimi son dakikaya bırakıyorum ve bu yüzden yıllardır annemin dırdırına maruz kalıyorum. (Bkz. bugün gönderilen/gönderilemeyen burs formları)

Asıl önemli kısım da bunca yıldır okuyamadığım bütün kitapları okuma, izleyemediğim bütün filmleri izleme projesine giriştim ve evde seferberlik başlattım. Angie'nin iki sene önce önerdiği ve o günden itibaren benim de baş müşterisi olduğum filmci sayesinde fark ettim ki epey geniş bir film koleksiyonum olmuş. Bunlardan izlemediğim yaklaşık 15 tanesini izledikten sonra, hemen filmciye koşula, 12 film daha alına. Ha bu arada, !f istanbul'dan Utopia in 4 Movements adlı film/canlıgösterimsi olaya bilet aldım ve gerçekten çok merak ediyorum. Özellikle de Thomas More'un Utopia'sını, Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık'ını ve en meşhur dystopia'ları okuduktan sonra.

Neyse şimdilik bu kadar, yakında doğup büyüdüğüm şehre bir haftalık yolculuğum, babaannemin evi ve tatile dair yeni yazılarla geliciğim inşallah.

Beni özlemişsinizdir umarım