28 Eylül 2011 Çarşamba

Lisedeyken herkesin amaci universiteye girmekti, simdi bakiyorum benim gibi idealist oldugunu sanan insanlar bile bocaliyor, cunku onunde hedefin yok, gelecegin belli degil, ne okuyacagini bilmiyorsun.

Ne istemedigimi cok iyi biliyorum mesela. Is dunyasinda asla calismam diyorum, ofiste calismak da istemiyorum, kendimi ne avukat ne gazeteci ne labaratuvarda calisan bir biliminsani olarak gorebiliyorum. Tek bildigim guzel bir hayat yasamak istedigim.

Psikoloji kitabini okumak moralimi cok bozdu dun gece. 20-26 yas arasi hayatinizin fiziksel ve zihinsel olarak en guzel yillari sonrasi hep yokus asagi diyordu, ben de "Sagol canim" oldum. E madem 20ye geldik dayandik, o guzel yillari hakkiyla guzel gecirmek gerekiyor degil mi?

Yarin calculus midtermum var, bu haftaki 3. midtermum. Nasil bir sansim varsa artik 3u de ayni haftaya denk geldi, universite hayatimin ilk sinav doneminde hem de. Oda arkadasimla gun sayiyoruz, persembe gunu sapitmaya karar verdik. Cok iyi gecmedi sinavlarim, her zamanki Selen'dim yine, sinav oncesi panik ataklari gecirdim. Ama belki biraz hafife almisim buradaki dersleri ve insanlari, girerken kendime cok guveniyordum her turlu yaparim diyordum ama odevler, gitmen gereken toplantilar, baska aktiviteler araya girdikce calismayi erteledim iste. Buraya giren super zeki insanlar bir sekilde halledebiliyorlar hepsini, benim de ogrenmem lazim bunu.

Gece yatma saatlerim de degisti universitede haliyle. 12-1 oldu mu hemencecik esnemeye baslayan ben, 3lere 4lere kadar ayakta kalmaya basladim. (Tabi bunda sabah 6da kalkmak zorunda olmamamin da etkisi var)

Bugun isteki 2. gunumdu bu arada. O muhtesem sanat ve mimarlik kitaplarini yerlestirirken dusunmeye vakti oluyor insanin. Bir de bugun birisi circulation desk'e kitaplarini birakti ve gozume carpti bir tanesi "why photography matters as art as never before" ve okumaya basladim.

Sinavlarimin bitmesine sadece 24 saat kaldi:) Yay!

25 Eylül 2011 Pazar

Bunu benden duyacaginizi bilseniz gozleriniz yasarirdi, diyorum ki calis calis nereye kadar?

Calisma saatlerinin gece 2-3e uzamasinin normal bir aktivite oldugu, herkesin odevlerini yetistirip aksamlari partilere gittigi bir universitedeyim. En mutlu okul secilmisiz Amerika'da, ilginc.
Merhaba, ben gecen hafta hasta oldugu icin bu hafta da onunde 3 midtermu oldugu icin iki haftasonudur disari cikamamis bir universiteli gencim.

Evet, ne hos

22 Eylül 2011 Perşembe

Bugun ise basladim ve kutuphanede calismanin bu kadar guzel bir sey olacagini tahmin etmiyordum. Saatte 12 $ kazaniyorum ve haftada yaklasik 10 saat calisacagim, gectigimiz ay kredi karti limitimi asmis oldugum gercegi dusunulurse aslinda daha fazla calismam bile gerekebilir. Kutuphane yepyeni ve sanat tarihi & mimarlik kitaplarini barindiriyor, kutuphanede saatlerini geciren insanlar genellikle hipster, artsy tipler, kirmizi pantolonlar, kocaman gozlukler ya da genel olarak muhtesem ve kendilerine ozgun giyinen insanlar var hep ve SANAT TARIHI KITAPLARI!

Kutuphanenin yani Willoughby's (cok guzel kahvesi var), onun yani da Yale Daily News binasi. Bu sene yasamim oralarda gececek gibi duruyor. Cok yogunum, cok sikayet ediyorum ve az sonra kutuphaneye gitmek zorundayim ama burada yasamak guzel.

18 Eylül 2011 Pazar

Rory

Buraya gelmeden once kac bolum Gilmore Girls izledim bilmiyorum ama COK izledim onu soyleyebilirim. Simdi 6 ders alip birini birakmaya insanlar tarafindan zorlaninca, Yale Daily News icin oradan oraya kosusturunca bir de ise girince kendimi Rory gibi hissetmeye basladim.

Guzel bir his:)

17 Eylül 2011 Cumartesi

Yine ben

Bir insanin kendi ayaklari uzerinde durabilmesi o kadar onemli bir sey ki. Bir insanin ne kadar ozgur olabilecegini buraya gelinceye kadar fark etmemistim, akvaryumdan ozgur oldugunu sanip okyanusa dusenlerdenim ben. Yine de insan kendine bir sekilde sinirlar koymaya calisiyor, koymazsa sapitir biliyorum. Sapitanlari gordum, goruyorum. Bir de burada 17-18 yasinda bir vodkayla sarhos olan Amerikalilari gordukce yaslandigimi hissediyorum:)

6 Eylül 2011 Salı

Guzel bir gun

Dunyanin en boktan gununu gecirdim bugun. Sabahtan beri yagmur yagiyor ve ben sirilsiklam bir sekilde o dersten obur derse kosuyorum.

Aksam Dean'den bir e-mail aliyorum academic adviser'im e-mailine 1 gun (evet sadece bir gun) boyunca cevap vermedigim icin endiselenmis ve Dean'e haber vermis. Ayrica bugun Dean'den randevu almisim ve unutmusum cunku o sirada daha iki gun once bugun oldugu belli olan kimya lab'im vardi. Dean'le cok guzel bir baslangic oldu.

Hayatim ne guzel.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Matisyahu

O degil de gencler, dun gece Yahudi bir reggea/rapper'in konserine gittim. Kafasinda kippasi, pantolonundan sarkan puskulleriyle beatbox yapiyordu. Sonunda da adam stage dive yapti. Selen'den haberler simdilik bu kadar. Opuldunuz.

3 Eylül 2011 Cumartesi

   Bu gece tam iki hafta oldu geleli, az once fark ettim. Taslaklarimda baslayip yarim biraktigim bir suru yazi var, nasil anlatsam nereden baslasam gercekten bilemiyorum, soyleyecek o kadar sey var ki.
 
   Hayati boyunca ozgurlugu icin savasan ben, sonunda var oldugundan haberim bile olmayan sonsuz ozgurluge kavustum. (Klavyem icin uzgunum bu arada, buna kisa zamanda bir cozum bulmam gerekecek)
Bu ozgurluk beni hem sasirtti, hem mutlu etti hem de bocalamama sebep oldu ne yalan soyleyeyim. Baska bir ulkede, bambaska insanlarin arasinda, baska bir dilde konusurken aslinda istedigim anda baska birine donusebilecegimi fark ettim. Peki bunu istiyor muydum? Pink Floyd'u degil Dubstep muzigi sevebilirdim mesela, her gece frat partilerine giden ya da her gece kutuphanede sabahlayan biri olabilirdim, odamda kalmayi secebilirdim, Old Campus'in ortasinda daha gecen gun tanistigim insanlarla Bohemian Rhapsody'i soylemeyebilirdim,  Selen degil de Julia olabilirdim yani, oncesinde dusunseydim belki boyle olmayi secer miydim bilmiyorum. Ama kivircik kucuk kiz olmaya alistim birakamiyorum sanirim.

   Kafami kurcalayan bir de gelecege dair planlarim oldu tabi. Cocuklugumdan beri kafamda gelecege dair planlar vardi, buraya gelmeden alacagim dersleri secmistim bile. Buraya adim attigim anda kafamdaki butun planlar dagildi, Ispanyolcayla Fransizca arasinda kararsiz kalmisken simdi yepyeni bir dile baslamak var kafamda. Hayatimi laboratuvarda gecirmek istiyor muyum diye dusunuyorum hala. Buradaki herkes bir seylerde inanilmaz iyi, 8 dil konusan var, 5 enstruman calan var, benden beter random singer'lar var.

  Dersler hafiften basladi, etrafimdaki insanlari, girdigim siniflari, profesorleri gordukce hala burada olduguma inanamiyorum. Her gun yepyeni insanlarla tanisiyorum, Asyalilarin isimlerini okuyamiyor hep karistiriyorum ama CIP deneyimlerim sagolsun isim ezberlemede iyiyim. Kampuste yolumu bulmayi da ogrendim, kisa vadeli hedefim New Haven'daki en guzel restoranlara gidip en guzel yemekleri denemek, listem hazir bile.

  Oda arkadaslarim ne kadar 'weirdo' oldugumu anladilar bile. Suitimde yan odada kalan Asya-Kalifornyali arkadasimla az once Serdar Ortac dinleyip dans ettik ve ona yeni gelinle kaynana nasil dans eder onu gosterdim. Bana 'sebebi cok' ne demek diye sordu:) Tahmin ettigimden daha fazla ilgililer dunyaya ve Turkiye'ye karsi ve bir suru sey biliyorlar. 8 dil bilen cocuk bana Turkcede eklerin kelimenin son hecesine gore degismesini cok ilginc buldugunu soyledi. Kafamizdaki Amerikali tipleri de aynen buradalar, en tipikleri de Amerikan futbolu oynayan cocuklar, hepsi dev, kendi aralarinda cok eglenen baskalarini ezen tipler. Onlari gorunce kendimi Glee'de zannediyorum.

   Simdilik benden bu kadar. Ne edebi, ne komik ne de duzenli bir yazi oldu farkindayim ama buraya bir seyler yazmak zorundaydim. Hepinizi optum