31 Aralık 2009 Perşembe

Freudyen yaklaşımlar

"Bu olayların mitos'larla açıklanamayacağını anlayan İyonyalı filozoflar evrenle ilgili sorularını artık doğaya yöneltmişlerdir. İnsanın en son soru sorduğu ise kendisi olmuştur. Evet çocuklarım, psikoloji en son ortaya çıkan bilimdir."

Hafize Hoca sarf etti bu sözleri, geçen tarih dersimizde. Etkilenmediğimi de söyleyemem. Hayatı boyunca fen okumayı hayal etmiş bir öğrencinin sosyal bilimlere yönelmesini sağlayan sözlerdi bunlar. Zaten Hafize Hoca beni hukukçu yapacakmış, öyle söyledi. "Ben fen öğrencisiyim" dediğimde ise kafasını salladı: "Yok ben seni hukukçu yapacağım"

Bazen bazı şeyleri ne kadar da geç anlıyoruz...

Cici

Hoşgeldin yazılarına bir yenisi daha eklenmeli! Macaron'u çok seven, fransızcayı benden iyi bilen, yazarınız gibi hafif çatlak, sanatsever, bol müzikli ve eğlenceli bir insan daha katıldı aramıza. Kendisi blog'unu açmadan birkaç gün önce tanımlamıştı zaten blog'unu:
"Vinimsi vini gibi olan demektir" dedi her zamanki mantık yürüten davranışlarıyla. Zaten daha önce de teorileriyle konu olmuştu buralara...
Hoşgelmiş, sefa getirmiş, Ally ile birlikte beni Glee ile tanıştırmış, günümü aydınlatmış, doğumgünü organizasyonlarımızın onur konuğu olmuş, bugün bana sarılmayı çok sevdiğini söylemiş bir Vini o!

Ben de sana sarılmayı çok seviyorum Vini.
Hoşgeldin.

La Découverte

Farkında mısınız bilmiyorum, epey bir istikrarsızlık gösteriyorum blog'umda. Uzun süre yazmadığım da oluyor, yazınca peşpeşe gelenler de... Ama kızmayın bana, 2 cümlelik birşeyler bile karalamak için kafamın rahat, ertesi günün tatil olması gerekliliği benim suçum değil, tamamen bilinçaltımla alakalı.

Gece bitmeden bundan bahsetmek zorundayım, olur da yılbaşı gecesini evde sıkılarak geçirecek olanlar varsa beni dinlemeliler. Muhteşem bir site buldum: awdio.com
Evde canım sıkıldığında, özellikle de gece saat çok geçse, kaçırdığım pek çok konsere yandığımda başvuru ve eğlence kaynağım. Awdio'da Yeni Zelanda'daki konserleri bile canlı olarak izleyebiliyor,dinleyebiliyorum. Tek sorun zamanı yakalayabilmek, tabi bir de Coldplay, Travis görmek istiyor insan arada ama onlar da çok nadir oluyor. Ama denemenizi öneririm...

Herkese iyi yıllar!

28 Aralık 2009 Pazartesi

L'éternité

Yarın ölmezsem gerçekten ölümsüzlüğe kavuşacağıma inanıyorum...

Var mısınız denemeye?

24 Aralık 2009 Perşembe

Sükût-u Hayal

Beni tanıyanlar bilirler Anatomi, hazırlıktan beri almayı en çok istediğim dersti. Hani biliyorsunuz ya, kızınız Tıp okuyup Médecins Sans Frontières'e katılacak Afrika'yı karış karış dolaşacaktı. Şimdi anatomi dersi açılmayınca, ilk adımı daha atamadan suya düşmüş bir takım hayaller geçti gözümün önünden...Size de oluyor mu bilmiyorum, bana birkaç kez oldu. Kafamızda bazı şeyleri o kadar net bir şekilde belirliyoruz ki olmadığında ne yapacağını şaşıran, sudan çıkmış balıklara dönüyoruz. Ve kafamızda o kadar kurmanın, planlarımızı ona göre oluşturmanın sonrasında tek bir maille gelmiş olan sonucu görünce de, değer miydi diye soruyoruz. Aslında soruyorum, yani ben.

Büyüyünce de mi böyle olucak?
Ya da ben hiç büyüyebilecek miyim?


23 Aralık 2009 Çarşamba

Happy Christmas (John Lennon)

- Happy Christmas Julian
- Happy Christmas Kyoko
Yoko Ono ve John Lennon'ın bu fısıltılarıyla başlar şarkı... Viet Nam savaşına karşı yazılmış ve asıl adı War is Over olan bu şarkıyı şimdi hepimizin standard, kapitalist Noel şarkılarının arasına katması çok ironik değil mi?

21 Aralık 2009 Pazartesi

Shuffle

Hani olur ya, bir günlüğüne kontrolü bir kereliğine de olsa elinizden bırakıp shuffle'ı açmışsınızdır

iTunes'unuza anlamadığınız sihirsel yollarla düşmüş, nerden çıktığı belli olmayan bir şarkı belirir

Şarkı çok güzeldir, daha önce neden dinlemedim dersiniz kendi kendinize...


Ve mutlu olursunuz.


Fahir Atakoğlu-Ninni

December (Norah Jones)

"Do you always watch for the longest day of the year and then miss it? I always watch for the longest day in the year and then miss it."
Daisy

Bu gece en uzun gece. Güzel uyuyun.

*Angie sayende yine bir başlık kazandı şu blog.

Teoriler, teoriler: Fun-Sized is Back!

Daha önce size M.'nin etek boyları üzerine entellektüel(!) teorilerinden bahsetmiştim. M. sakın sana kızıyorum sanma, sen yine ırkının arasında en mantıklı ve dürüst olanlarındansın! Ama Vini çok akıllı ve blog'umun sadık bir takipçisi. Hemen yepyeni bir karşı teoriyle geldi bana, ben de paylaşmadan edemedim. Buyrun bakalım ondan dinleyin:

  • "Kısa kızlar yaşamlarının başından beri cici kız muamelesi gördükleri için ve de uzun boyluları hep içlerinden kıskandıkları için erkekleri kazanmak uğruna 30 kat "havalı" (sansür nanananana)oluyorlar ve etek boyları kısa oluyor
  • Amma velakin uzun boylu kızlar zaten uzun boyun verdiği hava ile etekleri uzun bile olsa kısa görünüyor ki kısa da giyseler kendilerine olan güvernlerinden takmıyorlar çünkü bu onlar için bir gösterge değil
    ve bu nedenle "havalı" olmuyorlar ama yine de erkekler onlardan hoşlanıyor.
    Bu iki grubu karşılaştırdığımızda uzun boylu kızlar hiçbir şey yapmazken, kısa boylu kızlar epey yol katetmiş oluyorlar."

Ben yine birşeycik demiyorum. Elçiye zeval olmaz.

*Evet itiraf ediyorum:kullandığı kelime "havalı" değildi. Ama ne yapalım, hayat böyle.


20 Aralık 2009 Pazar

Tatlı

Uzun zamandır hakkında yazı yazmak istiyordum da yazamamıştım bir türlü. Çünkü senin hakkında yazmak zordu, çok zor. Hala zorlanıyorum çünkü sana sarf edeceğim kelimeler değerli, kaçıp giderler diye korkuyorum elimden. Doğumgününe kadar beklemeyi de düşündüm ama işte burada, çok geç kalmış bir hoşgeldin yazısı bu...

Ally okuduğu pek çok kitap, dinlediği binlerce şarkı ve üzerinde 'düşünülmüş' yazılarıyla çok güzel bir blogger oldu çıktı başımıza, şimdiden bir sürü entry'si de var...(bkz. boynuz-kulak ilişkisi) Kendisiyle çok fazla hikaye biriktirdik torunlarımıza anlatıcak, buraya yazmıyorum çünkü o zaman değerli olacak o küçük şeyler ama bunlardan bir tanesi de blog'larımız olacak eminim. O çok tatlı, o adına marş yazdığım, iddialara girip kazandığım, o bütün fenerbahçeli ruhuna rağmen beşiktaş forması giymek zorunda olan, Harry'i paylaşabildiğim tek insan; o benim birtanecik kıvırcık'ım, güzel yazıların, güzel şarkıların ve güzel bir arkadaşlığın sahibi.

İyi ki varsın tatlı!
Hoşgeldin...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Bir gün mutlu bir yazı da yazacağım

Avatar'a gitmeye niyetlendim, bir baktım gece 12.30 seansına kadar her yer doluymuş. Alışveriş merkezinde adım atacak yer yoktu, bütün restoranlar dolu, bütün mağazalar tıklım tıklım. D&R'a giriyim, bari kitap film alıyım dedim, 1 saatlik sıra vardı.

Boş pusetlerle dolaşan insanlar,
Küçük çocuklarına sahip olamayıp sonra bağıra bağıra fellik fellik arananlar,
Şuursuzca yürüyüp poşetleriyle insanlara çarpan, omuz atanlar,
Alışveriş merkezinin önünde kalabalık oluşturup sigara içenler
size sesleniyorum, yolda yürümesini bilmiyorsanız dışarı çıkmayın.

Zaten yeterince kalabalık bu dünya.


PS: Bugün dışarı çıkmamın tek faydası Walk the Line'ı almam oldu. Uzun zamandır izlemek istiyordum. Yorumlar bir sonraki entry'e...

17 Aralık 2009 Perşembe

un vélo


sWEeT DREAM, originally uploaded by [Haring].

İtalya'ya gidip sanat tarihi okuyasım var...

16 Aralık 2009 Çarşamba

16/12/09

"Hiçbir yere giden oyuncak trenin yolcuları gibiyiz, dön dolaş, aynı yer.
Aynı çaresizlik."

15 Aralık 2009 Salı

Gitmek demişken


Vespa Rainbow, originally uploaded by Satu Lagi.

Şöyle bi Vespa'm olsa,
Okula onunla gitsem,
Herkes beni kıskansa...

Hayatım Bir Müzikal Olsa

Sizi bilmem ama müzikaller hep mutluluk verir bana. En zor durumlarda bile bir şarkı hallediverir her şeyi... Hastalık, ölüm, acı yoktur; zira en kötü acı aşk acısıdır ama o da en sonunda mutlaka çözülür. Herkes çok iyi arkadaştır, en azılı düşmanınızla bile en son şarkıda kanka olursunuz. Hairspray, Grease, Hair, (bunların hepsi neden saçla alakalı, o da başka bir blog konusu), Across the Universe, The Wizard of Oz, Dreamgirls, Evita, Chicago, Phantom of the Opera, Sweeney Todd, Mamma Mia; hangi birine koysanız yaşarım. Buralara kadar geldim ama söyleyeceğim sadece bu kadardı:

ra-ma la-ma la-ma ka dinga kading-a-dong
shoo-wop shoo-waddy-waddy yippity boom-de-boom
chang-chang changity-chang shoo-bop
dip da-dip da-dip doo-wop da-doo-dee-doo
boogedy boogedy boogedy boogedy shooby shoo-wop shoo-wop
sha-na-na-na-na-na-na-na yipity-dip-de-boom
sha-na-na-na-na-na-na-na yipity-dip-de-boom
a-wop boma loo-mop, a-wop bam boom !

13 Aralık 2009 Pazar

Nobody, not even the rain, has such small hands

Son üç günümü Üsküdar dolaylarındaki "Model Birleşmiş Milletler" konferansında geçiriyorum. Bu konferansa genellikle klübümüzün yenileri katıldığından, bu vesileyle bir sürü genç MUNcilerimizle de tanışma fırsatı buldum, bir yandan da bu okuldaki ve klüpteki günlerimi yad ettim.

Nasıl heyecanlılardı, kızlar topuklularını giymiş, daha önce kot ve sweatshirt dışında başka birşeyle göremediğimiz erkekler takım elbiselerini üzerlerine geçirmişlerdi. Policy statement'lar? Tamam. Resolutionlar? 4'er sayfa. Hangi ülkeyle geçinilecek, hangi ülkeden uzak durulacak hepsi öğrenilmiş. Sevimli mi sevimli, ama en az benim kadar yaşlı ambassador'ları da onlar kadar heyecanlı. Çok güzel olacak çok.

Her şeyin ilki çok heyecan verici. İlk konferans, ilk konuşma, ilk aşk, ilk topuklu ayakkabı, ilk makyaj. Kendimi yaşlanmış hissettim birden bire. Şimdi deseler geri dön, tekrar başla liseye; döner miyim?

Anasınıfında, 23 Nisan gösterisindeyiz. Saçlarım isteğim üzerine "balerin topuzu", elbisemse en güzeli. Hava soğuk, ellerim titriyor. Ama ben, karşımda benimle dans edecek "ilk aşk"ıma bakıp, "Belki büyüyünce evleniriz" diye düşünüyor ve mutlu oluyorum.

Lemon Tree (Fool's Garden)

İnsanı sıkıcı bir pazar gününde, hem de hasta hasta yağmurun altında çıkıp kendi etrafında dönerek şarkı söylemeye çağırıyor sanki...

Yada ellerin ceplerinde, gökyüzüne bakarken yürürken bu şarkıyı mırıldanıyorsun.

Belki bir bahar günü arabada tek başına, iki tarafı da ağaçlarla çevrilmiş bir yoldan geçiyorsun.

Belki de babaannenin bahçesindeki limon ağacından daha olmamış, yemyeşil bir limon koparıyorsun.

Omuzlarımdaki meleklerden kötü mü iyi mi olduğunu bilmediğim bir tanesi kulağıma fısıldadı: "Hadi çık dışarı, yağmur camına vurup duracağına, üzerine değen damlaları huzur versin sana" dedi ama annem kızdı O'na.

Ben de sıcacık yatağıma girdim ve arada bir hasta olmanın tadını çıkardım.

Rapsodi İstanbul

En çok gitmeyi hayal eder insan...

Nereye olursa olsun, kimle olursa olsun, gidelim dediğinde mutlaka gidilecek bir yer vardır aklında.

Her şeyden bıktığında, canın sıkıldığında, insanlar seni boğduğunda senaryo ne kadar hayalci ve gerçekdışı olsa da o yer aklının bir köşesinde hep durur. O yerde gereksiz can sıkıntılarına, entrikalara, küçük hesaplara yer yoktur, hatta küçük ayrıntılar mutlu eder seni. Yüzünde de her zaman bilge bir gülümseme vardır hayallerinde.


etrafina bak, onlardan olma sakin

Genellikle de geziyorsundur, bazen İtalya'dır bu, bazen sırtında çantayla İskandinavya, bazen de Afrika'dır burası.



yola koyul kucuk kucuk, git buralardan

Ama en önemlisi bütün pişmanlıklarından uzakta olmak istersin, kimsenin seni tanımadığı öyle bir yer vardır ki yeniden başlayabilesin, yapamadığın her şeyi yapabilesin, yağmur yağdığında yetişecek bir yerin olduğu için canını sıkmayasın, yağmurun tadını çıkarasın, insanlara kendini istediğin gibi tanıtabilesin ve yalnız olsan bile korkmayasın.


sokaklarda sapsarı yapraklar, mazgallarda yağmurlar

Eğer gece uyuyamadıysan, o yeri hayal ederek uykuya dalmaya çalışırsın ki güzel rüyalar göresin. Ben küçükken öyle yapardım, eğer karanlıktan korktuysam yada en son Voldemort'un Harry'e yine ne yaptığını okuduysam, gözlerimi sımsıkı kapatır, rengarenk bir lunaparkta hayal ederdim kendimi. Önce atlı karınca, sonra dönme dolap, sonra da belki balerin.


hangi kentte bu denli acı var, başka nerde istanbul kadar?

Kendi şehrin anlamını kaybetmiştir artık, uzaklaşmadan da anlamını geri kazanamayacaktır senin için. Hem belki gittiğinde o seni boğan insanlar seni özlemiş olurlar, kimbilir. Özlemek ne kadar acıysa, özlenmek de o kadar güzeldir.

Git.




9 Aralık 2009 Çarşamba

I'm not short, I'm just fun sized


giant matryoshka, originally uploaded by PINKA.

Bugün sınıfımızın en entellektüel insanı olan, görüşlerine çok değer verdiğim bir arkadaşım yeni bir teorisini ileri sürdü. Teori aynen şöyle:

  • Kısa boylu kızlar, hayatları boyunca cici kız muamelesi gördükleri için her zaman daha alçakgönüllü, etek boyları daha uzun olurmuş, çünkü cinsellik hiçbir zaman onlara atfedilmiyormuş.
  • Uzun boylu kızlar çocukluklarından itibaren 'çok güzelsin' diye övüldükleri için kendilerine daha güvenli, daha cool oluyorlarmış; etek boyları ise tabi ki daha kısa.

Benim aklıma bu kurala uyan ve uymayan birkaç örnek geldi. Haklı mı haksız mı orasına da siz karar verin!

7 Aralık 2009 Pazartesi

Lucy in the Sky with Diamonds (The Beatles)


DSC03019adj Woodstock, originally uploaded by ftoomschb.
Ne kadar çabuk mutlu oluyoruz ve nasıl bir o kadar da çabuk üzülebiliyoruz? Islak yolda gördüğümüz kırmızı bir yaprak mutlu ederken bizi, nasıl oluyor da söylenen en ufak bir sözün altında büyük anlamlar aramaya başlıyoruz? Nasıl her şey rengarenkken bir anda kararabiliyor gökyüzü? Ve nasıl oluyor da bu neşeli şarkı bana bu kadar hüzün verebiliyor?

picture yourself in a boat on a river,
with tangerine trees and marmalade skies
somebody calls you, you answer quite slowly,
a girl with kaleidoscope eyes

Naked Truth



Greenpeace'in en başarılı reklamlarından...

5 Aralık 2009 Cumartesi

Dear Prudence (The Beatles)


Blogger'ınızın bugün ölümcül bir sınava girmesi
Sınavda section'lardan birinde 'prudent' kelimesinin geçmesi
Je-fais-du-vélo'nun sınavın geri kalanında Dear Prudence'ı söylemesi
Dear Prudence, won't you come out to play?

Duş


Annem banyoya Hacı Şakir sabunu koymuş, hani şu büyük beyaz olanlardan.

Babaannem koktum bugün...