30 Kasım 2009 Pazartesi

30/11/2009

Bugün Kasım'ın son günü. Yarından itibaren Aralık'ın serin sularına dalıyor olacağız. Blogger'ınızın da 18. doğum gününe tamı tamına bir ay kalıyor demek bu (bunu hatırlatma olarak da sayabilirsiniz:) Starbucks kırmızılı, kar taneli cup'larını erken çıkardı dedik, bir de baktık yılbaşı da gelmiş çatmış. Bu da demek oluyor ki kasımın son gününü güzel değerlendirmek farz oldu.

Sabah testlerimi çözmek için alarmı 6'ya kurmuştum aslında. Ama gözlerimi açtığımda saat neredeyse 9 olmuştu. Kızdım kendime, yine kalkamadığım için ama çok da aldırmadım. Bir kere de çözmeyeyimdi, zaten bir hafta kala da bir işime yaramayacaktı. Kahvaltıda bugün gidecek olan babaannem ve dedem dahil herkese ters davrandım, bahanem de hazırdı- hormonlar. Kahvaltıdan sonra testleri çözmeye başladım, bir kaç dakika sonra annem uzattı başını içeriye doğru. Tam kızacaktım ki elinde kendi hazırladığı sıkma portakal-nar suyunu görünce sustum. Ders saati de yaklaşmıştı zaten, her zamanki saatimizde yola koyulduk babamla- bu sefer annemler de geldi. Derse giderken YKY'de durdum bir kaç kitaba baktım, Işık Bahçeleri'ni görünce gülümsedim kendi kendime, biraz daha Amin Maalouf okumak lazımdı. Sonra her zamanki masamızda kasketli, bana bayram çikolatası almış olan arkadaşımı bu sefer sıcak bir kahve içerken buldum. Ders vakti gelmişti, artık gitmek lazımdı. Derste ikimiz de yorgun ve suskunduk. O kaç gecedir uyumuyordu, ben uyusam da ondan çok da farklı değildim. Bir sürü aptal yanlış yaptık, kötü espriler döndü etrafta. Dersten çıktığımızda elimizde tek bir tavsiye vardı: Bugün kendiniz için birşeyler yapın.

Eve gelmeden uzun süredir okumadığım, zaten hiç de takip etmediğim bir alışveriş dergisi aldım kendime. Bir sürü cicili bicili yılbaşı hediye seçenekleri vardır diye...Eve girince de sehpayı yakınıma çektim, kahvemi, bir tabakta çikolata ve jelibonlarımı hazırladım, kareli kırmızı battaniyemi de alınca hazırdım artık. İzlenecek film çoktan belliydi: inglizce adlar normalde hep çok daha güzel olsa da bu sefer türkçesi'ni tercih ediyorum, Kasımda Aşk Başkadır. Daha önce pek çok kez izlemiş olsam da the Notebook gibi soğuk günlerde sizi ağlatanlardan Sweet November. Zaten eninde sonunda öleceğimizi bilsek de, neden sadece kesin bir tarihle karşı karşıya geldiğimiz zaman hayatımızı doyasıya yaşamaya karar veriyoruz ki? Bütün bunları en başında yapsak olmaz mı? Hem o zaman her şey daha kolay olur.

-Why a month?
-Because it's long enough to be meaningful, but short enough to stay out of trouble.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder