4 Şubat 2010 Perşembe

Seated Cupid

Aslında bu feminist bir yazı olmayacaktı. Hala da olmama şansı var, sakın üzülmeyin sevgili testesteron oranı yüksek okurlarım. Şimdi siz Rijks Museum'da rastlayıp aşık olduğum bu mükemmel heykelcikten dolayı şirin mi şirin aşk dolu bir yazı yazacağımı sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz, onu da söyleyeyim. Aşk Tanrısı Cupid bir yandan okunu yeni kurbanına atmaya hazırlanırken, bir yandan da muzur oyununa katılmamızı isteyen bir gülümsemeyle bizi sustuyor. Cupid sana söylüyorum: o ok atıldıktan sonra her şey sandığın kadar kolay olmuyor.

Pek çok kadın, erkeklerin olgun olmadığını ve kadınların anladığı pek çok şeyi anlayamadıklarını iddia eder. Bundan sonra da "Women are complex creatures" argümanı başlar. Katılmıyorum. Erkekler bütün bu ufacık ayrıntıları anlıyorlar, kadınlardan tek farkları bütün bunları anlamamazlıktan gelmeleri. Çünkü onlar için hayat böyle çok daha kolay, yaşanılası. Hem bahaneleri de var, onlar erkekler, ne yapsınlar. En başarılı oldukları alan bilip de bilmemezlikten gelmektir.

Bir de istemem yan cebime koy mantığı vardır ki kadınlar en çok bundan acı çeker sanırım. Birini seviyorsanız neden sadece onu sevemiyorsunuz ki? Yada karşınızdakinin duygularını fark ederek onunla eğleniyor musunuz? Nedir bu herkesin bir şeyleri bilip, kimsenin bir şey bilmiyormuş gibi davranması? Bu bir oyunsa, ben bu oyuna katılmak istemiyorum. Dürüst olun bana karşı, kötü hissedecek olmam umurunuzda olmasın gerçekten: sizin için değil, tamamen benim için. Sonra daha çok üzülüyorum çünkü. Candan Erçetin demiş ya gamsız hayat herkese başka sunar garip oyunlarını diye... Oyunu oynayanın hayat olduğuna inanmıyorum ben, oyun oynayan insanlar. Herkes kafasında bir şeyler düşünüp başkalarına oyunlar oynuyor.

Ben de kendi kendime gelin güvey olup kendi kendime üzülüyorum sonra zaten. Siz bırakın beni. İşte tam da bu yüzden tekrar başlamak istiyorum. İşte bu yüzden de Local Celebrity'nin bana Amsterdam yollarında dinlettiği Goldspot'tan Rewind gelsin size.

İyi olmaya ihtiyacım var.

2 yorum:

  1. oyunlar olmasa bu sistem yürümez,
    biraz gözleri kapamayı öğrenmek gerek sadece.

    böyle burnu büyük konuşmak istemezdim ama bence durum bu. insan nasıl her gün aynı yolu yürürken farklı şarkıları sevebiliyorsa farklı insanları da sevebilir. tek bir kişiye bağlanmak bir tercihtir ama genelde can acıttığı için tercih edilmez.
    aşkın kendisinin bir oyun olduğu muhabbeti de ayrı bir tartışma konusu. ben pek sorgulama taraftarı değilim bu konuları(doğallığı bozuluyor)fakat insanın değerleri ve bağları kendisinin yarattığı yolunda bir düşünce var. bunu göz önüne alırsak aşk tek kişilik. sözde sevilen kişi ise ideal değeri üzerine inşa etmek için bulunan bir obje konumunda.

    neyse uzatmayım akşam akşam ama bence çok da sevmeye değmez. en azından karşı taraf hak edene kadar. güçlü duyguların zararı da büyük olur çünkü. bu yaşta daha kendimizi tanımazken istemeden arkadaşlıklara zarar verebiliriz.

    bunları diyen sen misin diyebilirsin belki ama dediğim gibi tüm bu oyun tamamen tercih meselesi. seçimi sen yaparsın. 10 a oynamak bazen 0'ı getirir.

    neyse iyi geceler..

    YanıtlaSil
  2. karşı taraf hak edene kadar bu kadar sevmeye değmezmiş je-fais-du-vélo bak, ben sana demiştim.

    YanıtlaSil