31 Ekim 2010 Pazar

17



 Nantes'i dinlerken aklımda birdenbire Viyana'daki günlerim geldi, o kadar özlemişim ki o yaz ortasındaki bir haftalık kaçışı, yazayım bari dedim. Biliyorsunuz tamamen tek başımaydım Viyana'dayken. AIDS konferansındaki workshop ve konuşmalardan saat 17.00 gibi çıkınca tüm gece saat 12'de metrolar kapanıncaya kadar benim oluyordu. Metro istasyonuna doğru inerken konser bileti satan Hırvat gençle selamlaşır olmuştuk bir hafta sonunda, bana da bilet satmıştı ne de olsa. Elimde harita, sırtımda çantamla hergün farklı bir istasyonda inip geziyordum Viyana sokaklarını. Sokak müzisyenlerini dilediğim gibi dinleyebiliyor, vitrinlere uzun süre bakabiliyor, saatlerimi kitapçılarda, müzelerde, sergilerde geçirebiliyordum.


Yandaki gibi bir evim olsa ne kadar güzel olur diyorum. Bunu Viyana'daki klasik mimariye karşı çıkmak isteyen Hundertwasser adlı mimar yapmış. Evin dışı ve içindeki her şey yamuk ve rengarenk. Burada oturabilmek için Viyana belediyesine başvurmanız gerekiyor.

Ha bir de Cafe Mozart var, çok pahalı ama para biriktirilip gidilesiydi. Bütün hafta akşam yemeklerini sandviçlerle geçiştirdikten sonra kendime ödül vermek amacıyla buraya gidip Albertina Museum karşısında Viyana Şinitzel'ini yerken verdiğim Euroları da düşünmüyor değildim tabi.

Klasik müzik konserine ve operaya da gittim tabi, Viyana deyince. Ring Caddesinde Otto Wagner'in binalarını izleyerek Kursalon'a ulaştım. Yerime daha yerleşir yerleşmez, yanıma genç bir adam yaklaştı ve yanımın boş olup olmadığını sordu. Bütün gece ve konser aralarında klasik müzik üzerine sohbet ettikten sonra, metro istasyonuna doğru ilerlerken arabayla Orta ve Doğu Avrupa turu yapan bir Hollandalı olduğunu öğrendim. İsimlerimizi de farklı metrolara binmeden hemen önce veda ederken öğrendik, hala garip geliyor o kadar konuştuktan sonra ancak isimlerimizi öğrenince 'Tanıştığımıza memnun oldum' ifadesini kullanıyor olmamız.

Hotel Sacher'ın mükemmel çikolatalı kekinin de fotoğrafını koyacaktım ama aktarmamışım bilgisayarıma. Bir günümün teması da tamamen ona aitti. Sonra da bir çeşmenin kenarında oturup opera binasının fotoğrafını çekip, sanat tarihi okumaya karar vermiş, sonra da Ally'le konuşmuştum.

Güzeldi tek başına olmak, hiç tanımadığım bilmediğim bir şehirde kısa süreli de olsa iz bırakmak...
Daha güzel anlatabilmek isterdim Viyana'yı ama hep hüzne bağlıyorum sonunda, beğenmiyorum sonra yazdığım devrik cümleleri. Tuna Kiremitçi'ye kızıyorum, bütün devrik cümleler Tuna Kiremitçi'nin.

Öyle işte.

1 yorum: